Suriyeli mülteciler Alman ekonomisini nasıl etkileyecek?

0

Bu yaz Avrupa’ya savaştan kaçarak sığınanların %60’ı Suriye, Afganistan ve Irak’tan geldi. Sığınmacılar kendilerine Yunanistan, İtalya ve Fransa’da yer bulurken mültecilerin yarısından fazlası bu rota

Google, Sergey Brin olmadan var olamazdı. O bir mülteciydi. Steve Jobs da Suriyeli bir mültecinin oğluydu. Eğer insanlara yetenekleri doğrultusunda çalışma fırsatı verirseniz, onların geçmişteki başarılarını ve eğitimlerini tanırsanız, kendi sisteminize de adapte edebilirsiniz.

Umutsuzca sınırları ve denizleri aşarak başka ülkelere göç eden yorgun mültecilerden nasıl birer ekonomik değer yaratılır? Örneğin onlara güvenli bölge vaat eden Almanya? Bu konuyu bu hafta Real Economy’de işliyoruz. Sadece 2015 yılında 1.2 milyon sığınma talebinde bulunuldu.

Kulağa fazla mı geliyor? Aslında değil… Bu yaz 300 bin başvuru yapıldı ve bu rakam Avrupa’nın her bir milyonluk kesiminde 600 kişilik bir sığınma isteğine denk geliyor. Ancak Avrupa’daki sığınma kuralları, gerçek mültecilerle ekonomik göçmenleri birbirinden ayırmanın zorluğu göz önüne alındığında, ekonomik alanda karışıklığa neden oluyor. Sığınmacılar bir ülkeye giriş yaptıklarında ilk olarak ev sahibi ülke; gıda, konaklama, eğitim ve sağlık konularında harcama yapmak durumunda. Kısa vadede ülke harcamalarını katlayan bu durum daha fazla alanda üretim ve servis anlamına geliyor ve yerli çalışanı derinden etkiliyor.

Kazanılan ücretler düşebiliyor ancak sığınmacıların sektörde çalışmaya başlamasıyla enflasyon da geriliyor. Ülkesel farklılıklar göz önüne alındığında bu durum iki yıla kadar sürebiliyor.
Sığınmacılar iş aramaya başladıklarında yerli çalışanın gerisinde kalıyor. Uçurumu daraltmak içinse tek bir anahtar kelime var: ‘İstihdamı artırmak’. Bu da mültecileri iş yerleri yakınlarında yerleşim bölgelerinde oturmaya teşvik etmek, onlara eğitim vermek ve ülkenin lisanını öğretmek demek. Başarılı bir ekonomik entegrasyon, ev sahibi ülkenin demografik yükselişine de olanak tanıyor, mali sürdürülebilirliğe katkı sağlıyor.

Bu yaz Avrupa’ya savaştan kaçarak sığınanların %60’ı Suriye, Afganistan ve Irak’tan geldi. Sığınmacılar kendilerine Yunanistan, İtalya ve Fransa’da yer bulurken mültecilerin yarısından fazlası bu rotayı tamamlayarak açık sınır politikalarına sahip Almanya’ya ulaştı. Giovanni Magi, Almanya’nın uzun vadeli bir yatırım atağına sahip olup olmadığını araştırmak için Almanya’dan bildiriyor:

SAP gibi teknoloji devi Alman şirketlerinin büyük başarısı Nasser ve Mohanad gibi mültecileri firmalarına yerleştirebiliyor olmalarında gizli. Küçük adımlarla başlayan staj politikaları bu gibi açık görüşlü şirketlere büyük ivme kazandırıyor.

SAP Stajyeri Nasser Atif yaşadıklarını anlattı:

“Önümüze çıkan ilk engel Almanca… Belli bir seviyeye gelene kadar dil dersleri almamız gerekiyor, ardındansa kültürel farklılıkların sıkıntısı yaşanıyor, aslında ne farklı değil ki?”

Bir diğer SAP Stajyeri Mohanad Alfar ise ülkeler arası farklılıklara dikkat çekiyor:

“Kendi ülkemde bir seramik fabrikasında pazarlama bölümündeydim. Açıkçası aynı işi yaptığımızı düşünüyordum ama buradaki iş düzeni bizim yaptığımızdan birkaç ışık yılı ötede. Öğrenecek çok şey var!”

SAP Genel Müdürü Uli Joos kültürel farklılıkların önemi olmadığının altını çizdi:

“Bizim için önemli olan doğru yetenekleri bulabilmek, nereden geldiklerinin ya da mülteci olup olmamaları bir anlam ifade etmiyor. Yani biz belli bir ülkede ve değerlerde yetenek aramıyoruz.”

Almanya milyonlarca boş pozisyon için yetenek arıyor. 685 bin kişilik istihdam gerektiren farklı dal ise özel beceri gerektiriyor. Suriye’den gelen sığınmacı Hussain, Berlin’de mülteciler için oluşturulan işsizlik sitesini oluşturduğunda diploması aranan niteliklere cuk oturan isimleri buluyordu.

MigrantHire Kurucusu Hussein Shaker:

“İlk başlarda LinkedIn gibi çalışıyorduk. İş imkanlarıyla başvurucuların yetenekleri uyuşuyorsa birbirlerine çakışıyordu. Ama şimdilerde bir iş bulma sitesi gibi hizmet veriyoruz. İşçi arayan şirketlerle iletişime geçiyoruz ve adaylar doğrudan ilgili kuruma başvurabiliyor.”

euronews muhabiri Giovanni Magi:

“Bir sene içinde Almanya’ya bir milyondan fazla sığınmacı ulaştı. Bunların 21 bin 400’ü iş bulurken sadece yüze yakını 30 büyük şirkete yerleştirildi. Bu küçük grup önümüzdeki birkaç yıl içinde birkaç milyonluk birimde ekonomik olarak bir etki ya da gelişme sağlamayacak.”

Sığınmacıların gelişi büyük bir fatura oluşturuyor. Bu meblağ şimdi yaklaşık 10 milyar Euro iken 2020’de 20 milyar Euro’ya tırmanacak. Bu rakamın ödenmesi için devletin senelik 6 milyar Euro tahsil etmesi gerekli. 2015 yılının bütçe fazlası önümüzdeki iki yılın gelirinden karşılandı bile. Masrafın boyutları göz önüne alındığında, büyük şirketler mülteci politikalarının daha etkin hale getirilmesini talep ediyor.

Arbeitgeber Müdürü Stefan Küpper, “Asıl şimdi çeşitli program ve girişimlerde başarılı sonuçlar almalıyız, en iyilerini öne çıkarıp yetenekleri keşfetmeliyiz” diyerek gelecek planlarından bahsetti.

Avrupa’nın en çabuk yaşlanan ülkelerinden birinde çalışma yaşındaki sığınmacıların istihdamını artırmak, ekonomik entegrasyonun altın anahtarı!

Alman örneği uzun vadede ele alındığında Ian Goldin’in açıklayabileceği bir dolu soru aklımıza geliyor. Çünkü o mültecilik alanında bir uzman ve yeni kitabı ‘Age of Discovery’ ile hem bir yazar, hem de Oxford Üniversitesi bünyesindeki Oxford Martin Okulu Vakfı’nın kurucusu…

euronews: Ian, Alman örneği ve mülteciler hakkında konuştuğumuzda, maliyet kelimesini sıkça kullanıyoruz. Almanlar nasıl bu durumun uzun vadeli bir yatırım olduğundan bu kadar eminler?

Ian Goldin: Aslında bu durum hem kısa hem uzun vadede bir yatırım. Kısa dönemde sığınmacılar, normal şartlarda yılda yalnızca yüzde 0.2’lik bir büyüme yakalayan Alman ekonomisine hareketlilik katıyor. Uzun vadedeyse dünyanın en düşük doğurganlık değerlerine sahip olan Almanya’nın ekonomisine genç iş gücüyle sağlayacağı katkı hesap ediliyor.”

euronews: Peki ya hep sözü edilen deneysel bulgular?

Ian Goldin: “Google, Sergey Brin olmadan var olamazdı. O bir mülteciydi. Steve Jobs da Suriyeli bir mültecinin oğluydu. Eğer insanlara yetenekleri doğrultusunda çalışma fırsatı verirseniz, onların geçmişteki başarılarını ve eğitimlerini tanırsanız, kendi sisteminize de adapte edebilirsiniz. Onları iş gücü piyasasına girmeye teşvik etmelisiniz. İşi öğrensinler, çalışsınlar, sığınacak yer verilsin bunlar çok önemli. Mülteciler arasındaki güç bağımlılığı oranları Alman nüfusundan az… Bu gibi ülkeler sığınmacıları kendi kültürlerine kolaylıkla entegre edebilirler. Ancak mültecilerin çalışmasına izin vermeyen ülkeler, bu sığınmacıları şehrin dışına atarak işsiz bırakıyor ve bu durum daha büyük bir sorunu doğuruyor.”

euronews: “Ekonomik açıdan yerli işçilerin kendilerini ve işlerini tehdit altında hissetmemeleri için ne yapılabilir? “

Ian Goldin: “Evet bu durumu politik olarak gözlemliyoruz. Bu dışlamanın nedeni bu. Almanya’da işçi sınıfının hemen hepsi çalışıyor ve küçük bir kesim işsiz ama ülkenizde işsizlik oranları yüksekse bu korku yaşanır. İsveç‘in yüksek sesle duyurduğu ve yaptığı gibi… Aslında yerlilerin çalışmak istemediği işlerin sığınmacılara verileceği biliniyor. hatta ilginçtir ki buradaki örneği Doğu Avrupa ile kıyaslarsak, orada bazı iş dallarında büyük bir emek kıtlığı göze çarpıyor.”

euronews: “Peki sığınmacılar ev sahibi ülke vatandaşlarının yüreğine nasıl su serper?”

Ian Goldin: “Onların yeni vatanlarındaki dili öğrenme yeteneği, yeteneklerini geliştirmedeki çabaları, yaşadıkları ülkedeki yasalara bağlılık ve saygıları bu konuda yardımcı olacaktır. Sığınmacıların çoğu kendi yeteneklerinin çok altında işlerde çalışıyor. Ama bu durumu kabullenmek zaman alacaktır. Ev sahibi ülkelrrin kabullenişi zaman aldığı kadar zorlu da olabiliyor. Normalleşme adına iki taraf için de 4 – 5 yıldan bahsediyorum. Elbette ev sahibi ülke vatandaşlarına çok iş düşüyor.”

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku

Antalya Haber
meritking Casibom